Öğrenmenin altın kuralları değişti!
Geleneksel öğretme yöntemleri ve eğitim uygulamalarının geçerliliğini kaybettiğini söyleyen eğitim uzmanı Prof. Dr. Barbara Prashnig'ten öneriler:
''Öğrencilerin masada ya da sırada dik bir şekilde oturduklarında daha iyi öğrendikleri düşünülüyordu oysa araştırmalar, pek çok kişinin resmi olmayan ortamlarda daha iyi öğrendiğini gösteriyor. Hemen hemen bütün sınıflarda tahta ya da plastik sıra ve sandalyeler bulunuyor. Bu stil, sürekli hareket etme ihtiyacı, rahatsızlık ve yorgunluğa neden olur. Sırada dik bir şekilde oturmak gençlerin öğrenmeye daha açık olmalarını sağlamaz. ABD'de liselerde yapılan bir araştırmada, lise öğrencilerinin yastık, divan ve yumuşak halılar üzerinde oturduklarında matematik ve İngilizce derslerinde daha başarılı oldukları görülmüştür.''
''SESLİ ORTAMLAR''
Prashnig, eskiden öğrencilerin yoğun aydınlatılmış ortamlarda daha iyi öğrendiklerinin düşünüldüğünü vurgulayarak, ''Oysa, araştırmalar pek çok öğrencinin loş ışıklı ortamlarda daha iyi öğrendiğini ve yoğun aydınlatılmış ortamların öğrencilerin kendisini huzursuz hissetmesine ve hiperaktif olmasına neden olduğunu gösteriyor'' dedi.
Öğrencilerin çok sessiz ortamlarda daha iyi öğrendikleri tezinin de çürütüldüğüne dikkati çeken Prashnig, ''Araştırmalar, pek çok öğrencinin müzikli ortamlarda çalıştıklarında daha iyi düşündüğünü ve hatırladığını göstermiştir'' diye konuştu. Prashnig, gürültülü ortamın yanı sıra çok sessiz ortam isteyen öğrencilerin de olduğunu, yaş büyüdükçe gürültü ihtiyacının azaldığını ifade ederek, şöyle devam etti:
''Bir de öğrencilerin zor konuları daha uyanık oldukları sabah saatlerinde daha iyi öğrendikleri düşünülüyordu. Oysa, dünyada birçok okulda sabah saat 09.00 ile 10.00 arasında yeni bir şey öğretilmemekte, bunlar öğleden sonraki derslere bırakılmaktadır. Öğrenciler, öğrenirken hareketliliğe de ihtiyaç duyarlar. Bir kişinin uzun süre aynı pozisyonda bulunmasının rahatsızlık vermemesi mümkün değil. Bu nedenle ders arasında öğrenci, sağ eliyle sol ayağına, sol eliyle sağ ayağına vurarak hareket etmeli.''
Öğrencilerin çok sessiz ortamlarda daha iyi öğrendikleri tezinin de çürütüldüğüne dikkati çeken Prashnig, ''Araştırmalar, pek çok öğrencinin müzikli ortamlarda çalıştıklarında daha iyi düşündüğünü ve hatırladığını göstermiştir'' diye konuştu. Prashnig, gürültülü ortamın yanı sıra çok sessiz ortam isteyen öğrencilerin de olduğunu, yaş büyüdükçe gürültü ihtiyacının azaldığını ifade ederek, şöyle devam etti:
''Bir de öğrencilerin zor konuları daha uyanık oldukları sabah saatlerinde daha iyi öğrendikleri düşünülüyordu. Oysa, dünyada birçok okulda sabah saat 09.00 ile 10.00 arasında yeni bir şey öğretilmemekte, bunlar öğleden sonraki derslere bırakılmaktadır. Öğrenciler, öğrenirken hareketliliğe de ihtiyaç duyarlar. Bir kişinin uzun süre aynı pozisyonda bulunmasının rahatsızlık vermemesi mümkün değil. Bu nedenle ders arasında öğrenci, sağ eliyle sol ayağına, sol eliyle sağ ayağına vurarak hareket etmeli.''
"BIRAKIN YESİNLER"
Prashnig, yine pek çok öğrencinin bir şeyler öğrenirken atıştırmalarına, sakız çiğnemelerine, bir şeyler içmelerine izin verildiğinde daha iyi konsantre olduklarının araştırmalarla ortaya konulduğunu vurgulayarak, ''Bırakın yesinler, nasıl öğreniyorlarsa öyle davransınlar'' dedi.
Prashnig, okullarda öğrencilerin, öğrenme stillerini değerlendirir, öğretmenlerini sınıf içindeki farklılıklarla ilgili eğitir, aileleri ise çocuklarının doğru öğrenme ihtiyaçlarıyla ilgili bilgilendirirlerse daha az öğrenci hayal kırıklığına uğrar ve akademik alandaki başarısızlıkları azalır'' dedi.
Prashnig, yaptığı açıklamada, sınıf içi disiplin sorunları, okula karşı genel negatif yaklaşım ve öğrenme bozukluklarının öğrencilere uyumlu öğretme teknikleri yardımıyla giderilebileceğini belirtti. Yapılan araştırmaların, dünyadaki 10 popüler fakat eski inancın kesin doğruluğunu çürüttüğünü, doğru olduğu sanılan yanlış öğretme yönlendirmelerinin öğrenciyi başarısızlığa ittiğini vurgulayan Prashnig, şunları söyledi: Eğitim uzmanı Yeni Zelandalı Prof. Dr. Barbara Prashnig, geleneksel öğretme yöntemleri ve eğitim uygulamalarının geçerliliğini kaybettiğini, özellikle ailelerin doğru sandıkları yanlış tutumlarının başarı yerine başarısızlık getirdiğini bildirdi.